MAGAZİN

Belçim Bilgin, yeni sezon Behzat Ç.'de pavyon şarkıcısını canlandıracak

Yeni sezon çekimleri kasım ayında başlayacak Behzat Ç. dizisinde, Hayat adında bir pavyon şarkıcısını canlandıracak ünlü oyuncu Belçim Bilgin, son filmi ise No Moon No Mirror'da ise, Joana Kohen'in İstanbul'da yaşayan Frankofon bir ailenin sırlarının ortaya çıkmasıyla başlayan distopik hikayesinde Suzet karakteriyle boy gösterecek.

Belçim Bilgin, başarısıyla ülke sınırlarını aşan bir oyuncu, doğa savunucusu,Greenpeace'in okyanus elçisi, anne...Greta Thunberg'i heyecanla izlerken, harekete geçmeye karar vermiş.

İklim krizi için herkes seferber olmalı

"Başka bir memleketimiz, başka bir gezegenimiz yok" diyor üstüne basa basa. İklim krizini durduracak adımların atılması için her yaştan, her meslekten, yetkili ya da yurttaş, herkesi acilen harekete geçmeye çağırıyor. İnsan hayatının, tüm yaşam hakları doğrultusunda kutsandığı günlerin hayaliyle yaşadığını dile getiriyor.

Cumhuriyet gazetesi, 36 yaşındaki oyuncu ile doğa mücadeledisini, yürüttüğü kampanyayı, kadınları ve sinemayı konuştu.

"Greta Thunberg heyecan verici bir karakter"

-Greenpeace ile çalışmaya nasıl karar verdiniz?

İçinde bulunduğumuz iletişim çağının benim için en heyecan verici karakteri Greta Thunberg. Onun iklim hareketini uzun zamandır hayret ve hayranlıkla izliyordum. Küçük, ama yüreği ve farkındalığı kocaman iklim elçimizin dediği gibi harekete geçmemiz gerektiğine karar verdiğimde, Greenpeace'e destek vermeye, projelerini duyurmak için girişimlerde bulunmaya başladım. Bir süre sonra iletişime geçtik ve bana "Okyanusları Koru" projesinden bahsettiklerinde memnuniyetle işbirliğine hazır olduğumu söyledim.

"Nefesimizin biri okyanustan"

-'Okyanusları Koru' kampanyasının hedefi Birleşmiş Milletler'de bir Küresel Okyanus Anlaşması yapabilmek. Greenpeace aktivistleri ve bilim insanları çok güçlü verilerle bastırıyor. Sizce olması gerektiği gibi bir anlaşma sağlanabilir mi?

Şu anda dünya çapında yaklaşık 2 milyon kişi okyanusların geleceği için imza verdi. Bizim sesimizi daha yüksek çıkararak hükümetleri güçlü bir Küresel Okyanus Anlaşması imzalanmasına ikna etmemiz lazım. Çünkü bilim insanları 2030 yılına kadar okyanuslarımızın en az üçte birinin koruma altına alınması gerektiğini söylüyor. Aldığımız her iki nefesten birini okyanuslara borçluyuz. Şimdi harekete geçme sırası bizde.

-Doğa ile nasıl bir ilişkiniz var? Çevre aktivistliği yapmadan önce bu ilişki nasıldı?

Şüphesiz tabiatın müthiş bir ahengi, sakinleştirici bir titreşimi var. Büyük icatların, çoğu sanat eserlerinin, bestelerin doğadan ilham alınarak yapıldığını da düşünürsek her birimizin, doğayla özel bir ilişkisi olduğunu anlayabiliriz. Kaldı ki zaten varoluşumuzun da kodları doğada mevcut... Benim ve oğlum açısından özellikle Londra'da yaşadığımız yıllarda, havayı güzel bulduğumuzda en çok yaptığımız aktivite kendimizi yeşilin uçsuz, bucaksız uzandığı parklara atıp neredeyse tüm günü meditatif bir piknik moduyla geçirmek oluyordu. Açıkçası güzel ülkemin, güzel çocuklarının sıkışıp kaldığı alışveriş merkezlerini düşününce de kalbim kırılıyordu.

"Vahşi kapitalizm"

-Çocukluğunuzla bugünü kıyaslarsanız... Mesela benim lisem yıkıldı, Karadeniz’de bir sahil kasabasındaydı, deniz manzaralıydı. Yerine TOKİ konutları dikildi... Ne doğa ne anılar, yerli yerinde durmuyor bu ülkede? Neden sizce?

Tabii ki vahşi kapitalizm! Birçok güzel şeyi yok etmeye, tüketmeye, insanı değerleri yozlaştırmaya doğru çeviriyor çarkını. Ve bu sistemin bir parçası iseniz kayıtsız kalma şansınız olmuyor. Hele ki ikinci, üçüncü dünya ülkesiyseniz. Uzun yılları öngören bir kent mimarisi yerine, sürdürülebilir olmayan kent mimarileri inşa ediliyor. Konut problemi belki ortadan kalkıyor, ama geriye kentlerin içine sıkışmış, sağlıksız insanlar bırakıyor.

-Greenpeace'yi takip ederken öyle geliyor ki aldığımız her nefes için mücadele etmek zorundayız. Bir gün bile durup dinlenmeye fırsat yok. Okyanuslar, dereler, yaylalar, tarım alanları, göller, ormanlar... Vakit var mı yıkımı durdurmaya?

Doğa ananın yardımımıza ihtiyacı var, çok acil. Çok yıprattık, çok hırpaladık onu, borcumuzu ödeme zamanı da çoktan geldi. Bilim insanlarına kulak verdiğimizde, yapılan araştırmalara, artık çokça hissedilir iklim dengesizliğine baktığımızda; durumun çok daha vahim olduğunu anlamak zor değil. Daha açık konuşmak gerekirse iklim krizine karşı mücadele etmezsek 12 yıl sonra başka bir dünyada yaşamaya başlayacağız. Bu anlamda ülkeler düzeyinde, bireyler düzeyinde yapılabilecek önlemler elbette var. Acil bir sisteme, yaptırım gücü yüksek bir otoriteye ihtiyaç var. Elbette Greenpeace gibi bağımsız kuruluşların çabalarına da çok ihtiyacımız var, öte yandan kişisel çabaya gelirsek; ben ne yapabilirim ki diye düşünmeden elimizden, aklımızdan geleni yapmalıyız. Şu anda gezegenin yüz yüze olduğu en acil konu iklim krizidir. Zaten içinde rahatça nefes aldığımız bir gezegenimiz olmadıktan sonra, diğer konular anlamları- nı yitiriyorlar.

-Ülkeyi yönetenlere, o yöneticileri seçenlere mesajiınız var mı? Yapılması gerekenleri ısrarla söylemek, yinelemek gerekiyor sanki...

Başka bir memleketimiz, başka bir gezegenimiz yok! Ülkemiz çok güzel ve gezegenin çok değerli bir parçası, ona sahip çıkmaya, acilen onu korumak için önlemler almaya başlamamız gerekiyor. Herkes bu konu ile ilgili üzerine düşeni yapsın, sonra pişman olmak için çok geç olabilir. İhtiyacımız olandan fazlasını tüketmeyen bir bilince geçmeliyiz, doğadan hiçbir şekilde yok edemediğimiz plastik kullanımına son vermeliyiz, çöplerimizi tıpkı gelişmiş ülkelerin de uyguladığı gibi geri dönüşüm esasına göre ayırmalıyız. Bireysel olarak enerji tüketimimizi daha bilinçli hale getirebiliriz. Çevreye, doğaya karşı duyarlı bireylerin yetişmesi için okullarda daha fazla ders alanı yaratabiliriz, dikkatimizi çeken ve bizlerin de katkı sağlayacağı kampanyalara destek vererek çığ- lığımızı duyurabiliriz...

"Uzaylılar gülüyordur!"

-Erkek şiddettinin durdurulaca- ğına dair umudunuz var mı peki?

İnsan nefes almaya devam ettikçe elbette ki umut var, ama bu konuda da çok yavaş yol alıyoruz. Dünyada çözmek zorunda kaldığımız en önemli konulardan bir tanesi, insan neslinin her iki kişisinden biri olan kadınlarının varolma sorunsalı. Düşünsene kimi tezlerin dediği doğruysa; bizi uzaylılar izliyorsa ne kadar alay ediyorlardır bu trajik halimize... Dünyada birçok ülke "Me too" hareketiyle bu konudaki çözümler için ve farkındalık açısından hızlı bir ivme kazandı. Tartışmayı insanlık ve her insanın içindeki kadın ve erkek tarafların kabullenilmesine taşıyor, biz ise ayrılmak istediği eşi tarafından öldürülen masum kadın cesetlerinin, erken yaşta zorla evlendirilen kız çocuklarımızın, kocası tarafından psikolojik şiddete maruz kalarak varlığını ortaya koyamayan, çalıştığı yerde ne kadar etkin olursa olsun erkek meslektaşlarıyla eşit muamele göremeyen kadın hikâyelerimizin utancıyla yaşıyoruz. İnsanlık onurumuzla oynuyor, az gelişmiş, birtakım, ilkel erkeklerimiz! Ve maalesef sadece kadına şiddet değil, cinsiyet ayrımcılığı ile de keskin bir ötekileştirmyaşıyoruz. İnsan hayatının, tüm yaşam hakları doğrultusunda kutsandığı günlerin hayaliyle yaşıyorum.

"Aşk kapıyı çalarsa ve meşgulseniz..."

-Biraz da sinema sormak istiyorum. Aşk Tesadüfleri Sever 2'de siz yoksunuz, ama ilki unutulmazlar arasına adını yazdırdı değil mi?

Bir önceki sorudan aşka geçmek biraz garip oldu, (gülüyor.) Film yolda ve çekimleri tamamlandı, sevgili dostlarım Ömer Faruk Sorak ve İpek Sorak'ın ATS severleri çok mutlu edecek bir filmle buluşturacakları haberini verebilirim.

-Aşk Tesadüfleri Sever diyenlerden misiniz peki? Gönül işlerinde kadere inanır mısınız?

Kesinlikle aşk tesadüfleri sever diyenlerdenim, o tesadüflerin, her insanın kader örgüsünde çok önemli bir yeri olduğunu; yani aslında, hayatınızda derin izler bırakan aşk hikayelerinin, kendi öykümüzde vazgeçilemez olduğunu düşünenlerdenim. Farkındalığınız, aşka bakışınız, travmalarınız bir aşkı yaşayışınızı, ona sahip çıkışınızı belirliyor, yani hayatınızın aşk hikâyesi kapıyı çalsa bile, eğer çok meşgulseniz duyamayabilirsiniz!

-En çok hangi filminiz sizde iz bıraktı?

Hepsinin ayrı yeri, ayrı dönüştürücü etkileri oldu hikayemde, hepsi özel benim için.

-Hollywood filmi Komplo'da başrol oynadınız... Nasıl bir deneyimdi?

Etkileyici bir deneyimdi elbette, en büyük farkın işe yaklaşımlarındaki disiplin, inanç, güven ve istikrarlı çalışma sistemleri olduğunu söyleyebilirim.

Yeni jenerasyonun çabası mucize

-Son soru. Son zamanlarda sizi en çok heyecanlandıran olay ne oldu?

Açıkçası bu gerçeküstü zamanda nereye elimi uzatsam derin bir karanlığa doğru çekilirken, Greta Thunberg'in vazgeçmeden sürdürdüğü, milyonları etkisi altına alan çevre hareketi, yeniden umut ışığını yaktı bana. Gezegenin yeni jenerasyonu, inançları, cesaretleri ve güvenleri ile bizim yapamadığımız şeyler için, çağın avantajlarını da şahane bir şekilde kullanarak bütün dünyayı etkisi altına alan bir hareket başlattılar. Ben bunun bir mucize olduğunu düşünüyorum.

-Aynı sorunun diğer yüzü. En çok neden korktunuz ya da en çok neye üzüldünüz?

O kadar çok şey var ki... Ama en son, en çok sarsan olay, milletçe şahit olduğumuz Emine Bulut cinayetiydi...

{ "vars": { "account": "G-Q6K1Q5TWQT" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }