Cem Yılmaz artık izlenmiyor, Karakomik Filmler 2 gişede neden battı?

Sanatçının şu sırada bununla yüzleştiğini ve kabullendiğini düşünüyorum ancak ilerdeki rotası açısından faydalı olabilecek birkaç tespiti sıralamak isterim.

Durumun kendisi de farkında, “Nuri Bilge Ceylan benim kadar izlensin isterken ben onun kadar izlenir oldum” diye bununla dalga geçmeyi de ihmal etmiyor ama Karakomik Filmler 2 niye bu kadar az kişiye ulaşabildi, bunu sektör geneli ve sinemacı özelinde incelemekte fayda var.

Cem Yılmaz yıllardır güldüğümüz, en çok güldüğümüz isimlerin başında geliyor. Kendisini bir “komedyen” olarak tanımlıyor ki bence de bu doğru ama o sinema yapmak isteyen bir komedyen ve bunu çoğu zaman iyi başardığını düşünüyorum. İyi bir sinema seyircisi, izlemeyi sevdiği türden filmler çekiyor ve Yavuz Turgul’un son çırağı olarak anılmayı hak ediyor. Bu kaybeden hikayeleri hep bu sebeple ve okursa gönlü kırılmasın diye yazıyorum; bayılıyorum ben de böyle hikayelere!

Ama bu sefer olmadı, hatta kötü bir şeyler oldu ve Karakomik Filmler 2, 2. hafta sonunda sadece 320 bin bilet satabildi. Serinin ilk filmi bu zaman zarfında 507 bin kişiye kendini seyrettirmişti. İlk filmin gişesi düşüktü, bu ise neredeyse onun yarısı. Cem Yılmaz’ın aslında bir film olmayan ama sinemalarda gösterilen, şovlarından derlenen işi bile 2. Haftasonunda 1 milyon 600 bin bilet satmıştı.

Sanatçının şu sırada bununla yüzleştiğini ve kabullendiğini düşünüyorum ancak ilerdeki rotası açısından faydalı olabilecek birkaç tespiti sıralamak isterim. Başlıyoruz.

Engin ve Dilan Polat nasıl geçiniyor? Engin ve Dilan Polat nasıl geçiniyor?

Evet, kendisi de söylüyor bunu, o bir komedyen ve insanlar sinemada ona gülmek için bilet alıyorlar. Eğer komik filmler çekmeyecekse, sineması başka bir anlam arayışındaysa “karakomik” gibi tehlikeli bir tanımdan uzak durmalı. Bundan sonrası için öyle yapacağını kendisi söylüyor zaten ama bu projeyi en başından bir dijital platform üzerinde değerlendirmeliydi.

Eğer sinemasında başka bir kıymet yaratmak istiyorsa “ilk üç gün gişe kötü gelmesin, basın gösterimi yapmayalım, eleştirmenler kötü bir şey yazmasın” endişesinden de kurtulmalı. Sinema yazarları ile arasındaki dostluğu gereksiz yere inceltti.

Övücü PR artık çalışmıyor, sinema bileti 30 TL olmuşken kimse bir köşe yazarının ya da Youtube kanalının ittirmesiyle sinemaya gitmiyor.

Youtube’da, vizyondan 15 gün önce başlayan bir Cem Yılmaz bombardımanı var. İbrahim Selim’den, Cüneyt Özdemir’e, oradan da Ahmet Hakan’a kadar bir sürü yere çıktı ve bolca espri yaptı. Bu yayınların hepsi de çok izlendi. Misal; Cüneyt Özdemir’in son yayınlarına baktığımda gördüğüm şey, Cem Yılmaz’ın onun reytingini üçe katladığı.

Bu biraz acıklı aslında, belki bundan bir film bile yapılabilir. Düşünün o kadar ünlüsünüz ki, milyonların sevgilisisiniz üstelik ama ününüz sizin dışınızdakilere yarayacak hale gelmiş.

Youtube, film PR’ı meselesinde çalışmıyor, biliyorum çünkü ben de yıllardan beri oradayım üstelik bu durumda şöyle bir yan etki doğuruyor; insanlar sizi Youtube’da izliyorlar, gülüyorlar ve “bu kadarı kafi” deyip sinemaya gitmiyorlar. Seyircide doygunluk yaratan kaybeder, merak uyandıran kazanır. Daha birkaç ay önce bir Cem Yılmaz filmi izlemiş seyirciye bir de bu kadar Youtube’da gözükürseniz gişeyi kendi ellerinizle boğarsınız.

Cem Yılmaz’ın bu yayınlardaki hali, “ben buraya oy istemeye gelmedim” diyen siyasetçi gibiydi. Seyirci çekmek için oradaydı, bunu hepimiz biliyoruz. Seyirciyle samimiyet oyunları oynamamak lazım ki Cem Yılmaz zaten buradan kaybediyor. Şu an sinemaya giden, 30 TL’ye bilet alan herkes, ona, Şahan Gökbakar’a ve Yılmaz Erdoğan’a sitem ediyor, bu pahalılıktan sorumlu tutuyor. Cem Yılmaz’ın samimiyet testinden geçemediği kısım ise şu; Yeni sinema yasası için cumhurbaşkanına ricacı olan ve sonra da sistemi eleştiren kişi olarak görülüyor. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak tam da budur!

Bütün bu sebeplerin ötesinde şunu da kabul etmesi gerekir ki bu filmler gişeyi patlatacak işler değil. 18 yaşındaki oğlum Kuzey “baba bu filmlerin final sorunu var” diyor, yıllardır eleştirmenlik yapan dostum Ertan Tunç da öyle. Türk sinema seyircisi katarsis sever, bu yüzden filmin en önemli kısmı finaldir. Cüneyt Arkın’ın Yıkılmayan Adam’ındaki gibi... Yıkılmak istemiyorsan finali düzgün yapacaksın, yapamadıysan hiçbir şey fayda etmez!

Editör: TE Bilişim