Gazeteci Mustafa Büyüksipahi, bugün yazdığı köşe yazısında; Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi avukat Turan Karakaş ile olan röportajını kaleme aldı:

Karakaş, "Yaşananlar tüm açıklığıyla ortada. Şüpheli bir durumu ortaya çıkarmak için yargıya başvurmak bir hukukçunun temel görevidir. Kimseyi suçlamadım. Bilimsel raporlar aldım ve sürecin yetkili makamlarca incelenmesini talep ettim. Geciken adalet de adalet değildir" diyerek İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne çağrı yaptı.

Türkiye Cumhuriyeti'yle yaşıt Cumhuriyet Gazetesi belki de tarihinin en zorlu ve kritik günlerini yaşıyor.

Durum bu kez Cumhuriyet çalışanları, yöneticileri ve okurlarının "geleneksel" diye tanımladığı vakıf ve gazete içi tartışmalarından çok daha farklı.

100 yıllık Cumhuriyet, bu defa iç tartışmalar değil, paha biçilemez arşivinin satılması ve kayıt dışı para karşılığında bir şirket lehine yapılan manipülatif haber iddialarının yargıya taşınmasıyla gündemde.

Vakıf Başkanı Alev Coşkun'un "Aldık ama iade ettik" diye açıkladığı ancak sonrasında beraberindekilerle yalanlama yolunu seçtiği para karşılığı haber konusunun gündemde sıklıkla yer bulması, Cumhuriyet emekçileri ve okurlarına derin üzüntü yaşatmıştı.

İddiaları yargıya taşıyan avukat Turan Karakaş, hâlâ Cumnhuriyet Vakfı'nın yönetim kurulu üyesi olmasına rağmen bir suç iddiasını yargıya taşıdığı için tazminat davalarıyla boğuşuyor. Üstelik Cumhuriyet Vakfı Başkanı Alev Coşkun, sadece tazminat davası açılmasıyla yetinmedi Karakaş'ı baroya şikâyet etti.

Cumhuriyet Gazetesi'nin kurallar bütünü ve yönetmeliklerle yönetilmediği sürece yaşatılmasının neredeyse imkânsız olduğunu dile getiren Karakaş, "Defalarca bu yönde çağrı yaptım. Hukuk, şeffaflık, yazılı kurallar, demokratik katılım olmazsa Cumhuriyet gibi Türkiye için çok önemli bir gazeteyi yönetemezsiniz. Cumhuriyet her zaman iktidarların hedefinde olan bir gazetedir. Aksine eğer hukukla yönetmezseniz gazeteyi iktidar iradelerine teslim edersiniz" diyor.

Ergenekon kumpas mağdurlarının savunma avukatı Turan Karakaş, Cumhuriyet Gazetesi'nde yaşananlara dair 12punto'nun sorularını cevapladı.

Cumhuriyet Gazetesi ile ilişkiniz nasıl başladı?

1947 doğumluyum. Ankara Hukuk Fakültesi’nden mezunum. Her zaman büyük bir saygıyla andığım Uğur Mumcu o yıllarda profesör Tahsin Bekir Balta’nın asistanı olarak görev yapıyordu.

Biz bir grup öğrenci Uğur Mumcu'yu çok severdik. Sanki uzun yıllara dayanan bir akrabalığımız varmış gibi. O yıllarda Uğur Mumcu'ya olan sevgimiz ve saygımızın kaynağı ideolojik yoldaşlığımızdan kaynaklanıyordu. Ahmet Taner Kışlalı, Tarık Zafer Tunaya, Mümtaz Soysal, Prof Dr. Server Tanilli, Atilla İlhan onların yoldaşı olan pek çok aydın ve hocalarımızın derslerini konferanslarını dinledik, kitaplarını okuduk. Bir şeyler öğrenmeye, kendimizi yetiştirmeye çalıştık.

Cumhuriyet Gazetesi’ne ilgim, saygım lise yıllarından başlamıştır. Meslek yaşamımda da bu ilgi ve saygıya önemli bir anlayış ve inanç eklenmiştir. O da Cumhuriyet Gazetesi’ne karşı duyduğum sorumluluk ve dayanışma anlayışı ve duygusudur.

Cumhuriyet Vakfı Başkanı Alev Coşkun ile nasıl tanıştınız?

Sayın Coşkun'u ortanın solu tartışmalarından, il başkanlığından, Turizm Bakanı olduğu yıllardan bu yana tanırım. Kendisi ilk tanıdığım yıllarda Türkiye'de ve özellikle İzmir'de pek çok insanın bildiği siyasi bir kişilikti. Ben de halk yığınlarından bir birey olarak Alev Bey’i tanıdım. Kendisi daha sonra Cumhuriyet Gazetesi’ne yönetici olarak geldi. O yıllardan sonra daha yakın iletişimde olduk. O da beni tanıdı. Aramızda saygıya dayalı bir insani ilişki başladı.

Geçtiğimiz yıllarda Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu seçimiyle ilgili bir dava vardı. Bir tarafın önderliğini Alev Coşkun, bir tarafın önderliğini ise merhum Orhan Erinç yapıyordu. Davayı Alev Coşkun tarafı kazandı ve vakıf yönetimi değişti. Siz de bu yönetim değişikliğiyle birlikte yönetim kuruluna seçildinz. Bu davayla sizin bir ilginiz var mıydı?

Evet, Alev Bey’in istemiyle davaya katkı sundum. Benim sürece dahil olduğum aylarda zaten dava açılmıştı. Ben de elimden geldiği kadarıyla yardımcı olmaya çalıştım. Davayla ilgim bundan ibarettir.

Davanın sonucunda neler değişmişti? Sürecin sonunda Cumhuriyet Gazetesi'nin kazanımı ne oldu?

Var olan yönetimin, gazetenin düşünce doğrultusuna aykırı uygulamalar yaptığı ve gazetenin kimliğini değiştirdiğine yönelik ciddi eleştiriler vardı. Cumhuriyet’in emperyalizme karşı tutumu bellidir, demokrasiyi, bağımsızlığı ve kamuculuğu savunur. Oysa o dönemde gazetenin liberalleştiği temelinde eleştirildiği gözleniyordu. Bu eleştirilerin odağındaki yönetim değişmiş oldu. Amaç Cumhuriyet okurunun değerlerini savunmak ve gazetenin satışını artırmaktı. Yeni seçilen yönetim bunu başaracağına inanıyordu.

Sizin vakıf yönetiminde göreviniz neydi?

Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu’na seçildim. Daha sonra Yürütme Kurulu’na seçildim. Vakıf Yürütme Kurulu’nda da vakfın hukuk işlerinden sorumlu yönetim kurulu üyesi olarak görevlendirildim. İlk hayal kırıklığımı bu süreçte yaşadım. Cumhuriyet, sistemli bir şekilde yönetilmiyordu. Yönetmeliklere göre yönetilmiyordu. Yöneticiler, oylamalara  'el kaldır-el indir' diye katılıyordu. Bu durumdan rahatsız oldum. Birkaç kez Alev Coşkun Bey’e kendimce izah ettim. “Bakın, bu yönetim biçimi kuralsız bir yönetim biçimi. Siz hukuka göre yönetemiyorsunuz. Siz burayı buyruğa göre yönetiyorsunuz. Bu doğru bir uygulama değil” dedim.

Toplantılarda bu tür tartışmalar olurken yönetim kurulu üyelerinden birkaç kişi dışında  hiç kimsenin bu duruma tek bir itirazı olmamıştır. Şaşkındım zira bu kadar yazı yazmış, kamuoyunu etkilemeye çalışmış yönetim kurulu üyeleri, "Burası Cumhuriyet Gazetesi, burası hukukla, yönetmeliklerle yönetilmelidir. Bu özel gazeteyi kurallar bütünüyle yaşatırız, büyütürüz. Gazete hukukla yönetilsin, kurallar koyalım" çağrımı umursamadı. Yapmadılar. Keyfi yönetim anlayışına  destek verdiler.

Cumhuriyet Gazetesi son dönemde yine gündemde. Sizin de aralarında bulunduğunuz bazı vakıf yönetim kurulu üyeleri Alev Coşkun’a istifa çağrısında bulundu. Karşılıklı davalar açıldı. Medyada sayısız haber ve yorum yer buldu. Özellikle size yönelik bir tepkisel tavır gözleniyor. Neler yaşandı? Bu tartışmalar veya gerilim bu noktalara nasıl geldi?

Buradaki anlaşmazlığın nedeni çok açık. İki nedene, iki eylem ve olguya dayanıyor.

Birincisi Cumhuriyet Gazetesi arşiviyle ilgili ‘dolandırıcılık’ iddiasını vakfın ve Yeni Gün A.Ş’nin vekili olarak suç duyurusuyla savcılığa bildirmem.

RTÜK, şikayet edilen dizileri hedef aldı RTÜK, şikayet edilen dizileri hedef aldı

İkincisi ise Cumhuriyet Gazetesi’nin bir büyük şirket lehinde 'para karşılığı haber yapma' iddiasını  yine vakfın ve şirketin vekili olarak savcılığa bildirmem. (Hizmet nedeni ile güveni kötüye kullanma suçu iddiası)… 

Vakıf yönetimindeki bir kısım insanların bana karşı düşmanca tavır ve eylemlerinin sonuç olarak iki sebebi var. Para karşılığı haber yapma ve Cumhuriyet Gazetesi’nin arşivinin bölüm bölüm NFT olarak hukuka aykırı olarak satılmaya çalışılması süreci… Ben, olası hak kaybına uğrama tehlikesine kayıtsız kalmadım.

Bu gelişmeler vakıf ve şirket yönetiminden birkaç kişinin yol vermesiyle yaşanmış ve tehlikeli eylemler gerçekleşmiştir. Yöneticileri yazılı ve sözlü olarak uyardım. "Eğer yaşananlara kayıtsız kalırsak, önlem almazsak, hukuki girişimlerde bulunmazsak gazeteye tarihinin en büyük kötülüğünü yaparız, yüz kızartıcı bir sürecin sebebi ve failleri oluruz" dedim.

Bilmediğimiz bir alanda, öngöremeyeceğimiz bir tehlikeyle karşı karşıya kalabileceğimizi, ortada bir suç ihtimalinin olduğunu anlatmaya çalıştım. Bu yönetim kurulu üyelerinin hepsini bağlayan ve altından kalkılması güç bir süreç yaratabilirdi.

Üç bilimsel rapor aldım. Raporları Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu’na sundum. Üyelerin tamamıyla paylaştım.

Birkaç yöneticinin, ısrar ve kararlılıkla kripto para şirketi vasıtasıyla NFT olarak gazetenin arşivinin satılmaya çalışılması olayının üstünü kapatmaya çalıştığını gördüm.

Ankara'dan gelen birtakım gizemli kişiler gazetemizin arşivini satmak için çaba harcıyordu. Sonra öğrendim ki bu kişiler gazeteye kripto para şirketinin temsilcileri olarak gelmiş, kripto para şirketine ise Cumhuriyet’in temsilcileri gibi gitmiş. Tek başına bu iki kişinin varlığı ve eylemleri bile ortada bir art niyet olduğunu gösteriyor. Bu kişilerin kim olduklarını ısrarla sormama rağmen Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyelerinden bazılarının ağzını bıçak açmadı.

Çok şaşırdım. Kimseye suç isnadında bulunmadım. Bu konuyu araştırıp, bulguları, önerileri Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyelerinin önüne koydum. Başta Alev Bey olmak üzere yöneticiler çalışmalarım için teşekkür ettiler. Alev Bey, yönetim kurulu toplantılarında NFT olayı ve bir e-ticaret şirketinden haber yapmak üzere para alınması olgularını herkesin tanıklığında açık seçik kabul etmiştir. Kabul ettiğini kamuoyunca tanınan kişilere de söylemiştir. Özellikle para karşılığı haber yapılması Yayın Kurulu toplantısında da tartışılmış, kendisi yaşananları bütün açıklığıyla kabul etmiştir. Ancak "Gazeteyi büyük bir zarara sürüklüyoruz madem öyle gereğini yapalım" taleplerimi zamana yaymışlardır. Unutmadan söyleyeyim, Alev Bey bu itirafı gazetenin en saygın yazarlarından birine de yapmıştır. "Parayı aldık ama iade ettik" sözleri hem yazarın kişisel blog'unda kaleme alınmış hem de medya tarafından haberleştirilmiştir.

Gizemli diye söz ettiğiniz bu iki kişi kimdi?

Şahsen tanımıyorum ama isimleri belli. İsmail Hoca ve Yiğit Karakış diye iki kişi var ortada. Bunların kim olduklarını çok araştırdım ancak sakladılar. Yönetim Kurulu toplantısında sordum. Bazı vakıf yöneticileri bu kişileri tanıyormuş ama onlara bu insanların kim olduklarını, nasıl bu işin içine girdiklerini ısrarla sormama rağmen susmayı tercih ettiler. “Tanıyoruz ya da tanımıyoruz” demekten kaçındılar. Düşünebiliyor musunuz gazeteyle organik hiçbir bağı olmayan iki kişi 100 yıllık arşivin NFT’leştirilmesi için bir kripto para şirketiyle pazarlık yapıyor. Gerçekten hayret verici bir süreçti bu.

Haliyle siz de vakfın ve şirketin avukatı olarak harekete geçtiniz... 

Evet... Şüpheli ve tehlikeli bir durum olduğunu düşündüğüm andan itibaren hareket geçtim. İlk işimiz Alev Bey'i uyarmak, riskleri ortadan kaldırmak için hukuki çerçevede gerekenlerin yapılması çağrısı oldu. Ben hem Cumhuriyet Vakfı’nın hem de gazeteyi çıkaran Yeni Gün AŞ’nin avukatıydım. Ayrıca hâlâ vakıf yönetim kurulu üyesiyim. Vakfın hukuk işlerinden sorumluydum. Dolayısıyla belirttiğim bu eylemlerin soruşturulmasından da sorumluyum.

Ayrıca ceza sorumluluğum da var. 1136 sayılı avukatlık kanunun 1. maddesi  gereğince avukatlık, kamu hizmeti ve serbest bir meslektir. Avukat, görevini yerine getirmede bağımsızdır. Görevi resmi ve özel kurul ve kurumlara yardım etmektir. Bu amaçla hukuki bilgi ve tecrübelerini adaletin hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis eder.

Kamu görevlisi olarak da sorumluluklarım var. Vakıf yöneticisi olarak sorumluluğum var. TCK’nın 279. maddesinde tanımlanan kamu görevlisinin suçu bildirmemesi suçtur. Bu suçun oluşması için; kamu görevlisinin kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı gerektiren bir suçun işlendiğini göreviyle bağlantılı olarak öğrenip de yetkili makamlara bildirimde bulunmayı ihmal etmesi veya bu hususta gecikmesi gerekir.

Avukat, yaptığı görevin gereği olarak yürüttüğü faaliyetlere ilişkin suçu öğrenmesi durumunda Türk Ceza Kanunu'nun 279. maddesi gereği ihbar yükümlülüğünü gecikmeden yerine getirmek zorundadır.

Yani sözün özü ben bir avukat olarak bir suç iddiasını öğrendiğimde yukarıda saydığım kanunlar çerçevesinde kamu görevlisi olarak sorumlu olduğumdan ilgili kurumlara suçu bildirmekle yükümlüyüm. Aksi takdirde kamu görevlisi olarak yargılanma tehlikesiyle karşı karşıya kalabilirim.

Avukatlar kamu görevlisi sayılıyor. Dolayısıyla bir suça karıştığında kamu görevlisi olarak yargılanıyor. Haliyle siz de kaygılanmış olmalısınız. Peki sonra nasıl ilerledi süreç?

Önce hassasiyetim adına teşekkür edildi. Ne kadar da duyarlı bir yönetici olduğum dillendirildi, övgüler filan… Sonra işin rengi değişmeye başladı. Cezai ve hukuki sorumluluklarım çok açık olmasına rağmen bu şüpheli işle ilgilenmemem yönünde baskı kuruldu. Israrla bu işin peşini bırakmam istendi. Düşünebiliyor musunuz? Durduk yere gazeteme ihanet etmem ve ceza sorumluluğunu kabul etmem istendi. Uyarılarıma rağmen ortadaki risk görmezden gelinmeye, üzeri kapatılmaya çalışıldı. Hiçbir tedbir alınmadı.

Sizin dikkat çekmeye çalıştığınız risk, "şüpheli durum" diye tanımladığımız olayların üzeri nasıl kapatıldı?

Gazetenin bir zarara uğratılmadığı ileri sürülmeye başlandı. Oysa ben her şeyden önce art niyetli bir girişim söz konusuysa bunun önleminin alınmasına odaklıydım. Bazı işler hata kaldırmaz. Hukuk da böyledir. Zaman da hata kaldırmaz. Bir bakarsınız ki olabilecek en kötü senaryo gerçekleşmiştir. Cumhuriyet bize emanet edilmiş, halka ait bir gazete. Onun varlığının tehlikede olmasına kayıtsız mı kalınmalıydı?

Sizin olası risklere yönelik ısrarlı uyarılarınız ciddiye alınmadı mı?

Ne acıdır ki bir kısım yönetim kurulu üyeleri bu durum karşısında sessiz kaldı. Sanki böyle bir olay hiç olmamış gibi.... Hayatım boyunca bağlı olduğum ilkelerim gereğince haksızlığı kabul etmedim. Bilgileri dahilinde durumu savcılığa vekaleten bildirdim.

Cumhuriyet Gazetesi'nin yönetiminde, yazı işlerinde önemli isimler var. Hep de öyle olmuş. Böyle bir duruma kayıtsız nasıl kalınabilir?

Biraz önce de vurguladım. Bu kadar önemli bir gazete, aydınlanma, cumhuriyet, basın özgürlüğü, çağdaş yaşam için bu denli önemli bir gazete yönetmelikler ve kurallarla değil buyruklarla yönetiliyor. Güya oylama yapılıyor, birtakım kişiler sadece el kaldırıp el indiriyor.

Şikâyetinize dayanak gösterdiğiniz olgular ve olguları kanıtlayan deliller çerçevesinde hareket ederek suç duyurusu yaptınız… Bunun üzerine nasıl bir tepki gösterildi size?

Şikâyetime dayanak gösterdiğim birinci olgu Cumhuriyet Gazetesi arşiviyle ilgili dolandırıcılık iddiasıdır. 

Vakıf ve şirket yönetimi, Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş; 2018 tarihinden itibaren beni Beyoğlu 10. Noterliği ve Beyoğlu 3. Noterliği’nce düzenlenen vekaletnamelerle vekil tayin etmiştir.

2018 yılından 2023 yılına kadar Cumhuriyet Vakfı’nın sürekli avukatlığını yaptım. Tekrar gibi olacak ama aynı zamanda Cumhuriyet Vakfı'nda hukuk işlerinden sorumlu yönetim kurulu ve yürütme kurulu üyesiydim. Şimdi sadece yönetim kurulu üyeliğim devam ediyor. 

Bazı şirket ve vakıf  yöneticileri, ısrarla benden bu olguların üzerinin kapatılmasını, savcılık dilekçelerinin geri çekilmesini istediler. Bu çok açık bir suçtur. TCK- 279. madde gereği benim böyle bir yetkim olamaz. Doğrudan doğruya vakfın malı dolandırıcılık yoluyla elinden alınma tehlikesiyle karşı karşıyadır. "Benim görevim vakfın haklarını korumaktır. Birtakım kimselerin suçlarını kapatmak değildir" diyerek kararlılıkla vakıf  ve şirket yöneticilerinin bir kısmının benden talep ettikleri bu istemi reddettim.

"Üzerinin örtülmesini istediler" ifadesini kullanıyorsunuz. Yargıya taşıdığınız iddialar, yaşanan süreç çok da üzeri örtülecek şeyler gibi görünmüyor. Bir de uluorta yaşandığı konuşuluyor. Sizin gözleminiz neydi?

Her şey açık seçik ve çok netti. Konu defalarca tartışıldı. Her toplantıda laf kalabaklığına getirilmeye çalışıldı. Mesele sulandırıldı. Ben ısrarla, "Biz yönetim olarak vazifemizi yapalım, riskleri ortadan kaldıralım, sorumluluklarımız ve yetkilerimizin yükü bunu gerektiriyor. Konuya dair ne varsa bunu biz değil yargı değerlendirsin ve karar versin" dedim.

Bir de şöyle bir durum var. Herkesin her şeyi bilmesi mümkün değil. Hepimiz insanız ve yanılabiliriz. Ben bu konuda yanlış bir şey yapmamak için bilimsel raporlar aldım. Olası bir riski kanıtlayabilmek için, Cumhuriyet'teki görev süremizde bir hata yapmamak için meseleye ciddiyetle, hassasiyetle yaklaştım. Neydi bu risk? Cumhuriyet arşivinin kaybı. Üstelik bir değil üç bilimsel rapor aldım. 

Ve sonuç itibarıyla siz yargıya gittiniz?

Evet... Çünkü bütün çabama rağmen Cumhuriyet ile ilgili riskler ortadan kalkmadı. Sadece Cumhuriyet değil bu sürecin içindeki tüm yöneticilerin de hukuki sorumluluklarına bağlı olarak karşılaşabilecekleri sorunlar ortadaydı. "Hukuk" diyor, "yargı" diyorum ama düşmanca bir tavır ile karşı karşıya kalıyordum.

Bu süreçte Cumhuriyet Gazetesi'nde ve internet portalında bazı haberler yayımlandı. Gazeteye bir saldırı yapıldığı, ele geçirilmeye çalışıldığı yazıldı.  Neler söyleyeceksiniz?

Evet baktığımız zaman Cumhuriyet Gazetesi ele geçirilmişse sürekli birilerini gazeteyi ele geçirmeye çalışmakla suçlayanlar tarafından ele geçirilmiştir. İnsanları temelsiz, dayanaksız suçlamalarla hedef alanlar, meslektaşlarını ‘operasyon gazetecisi’ olmakla suçlayanlar, çalışanların yıllar önce yazılmış sosyal medya iletilerini didik didik edenler tarafından ele geçirilmiştir. Hukukla, yönetmeliklerle yönetmenin hiç de işlerine gelmediği kişilerce ele geçirilmiştir. Gazeteye saldırı yapmakla suçladıkları insanlara bir bakın. Ben yönetim kurulu üyesiyim, yürütme kurulu üyesiyim. Şirketi yönetenlerden vakıf yöneticilerine, basılı gazetenin yazı işlerini yönetenlerden internet sitesini yönetenlere kadar herkes bir konum ve irade sahibiydi. Kimse yerini makamını gözetmedi, yaşanan etik dışı gelişmelere kayıtsız kalmadı. Kimi istifa etti ben de yargıya gitmeyi tercih ettim. "Cumhuriyet önemlidir, korunmalıdır, hukukla yönetilmelidir, buyruklarla değil" diyenlere iftira atmaları her şeyden önce insani değil.

Sizin suç duyurularınızla ilgili takipsizlik kararı verildiğini duyurdular. Buna dair neler söyleyeceksiniz?

Burada iki soruşturma dosyası bulunuyordu. İlk olarak 2023/106745 soruşturma numaralı dosya NFT adıyla anılan olaya ilişkin olup dolandırıcılık iddialarının yer aldığı dosyadır.

Önce bu dosyaya konu suçun Fikri ve Sınai Haklar Soruşturma Bürosu’nca soruşturulması gerektiğine karar verilerek dosya bu büroya gönderilmiş ve 2023/128358 soruşturma numarasına kaydedilmiştir.

Bu sırada vakıf ve şirket beni vekillik görevimden azlederek, soruşturma dosyasına şikâyetten vazgeçme dilekçesi sunmuştur. Fikrî ve Sınai Haklar bürosunca soruşturulan ve "maddi ve manevi haklara tecavüz iddiaları" ile ilgili suçların şikâyete bağlı olması ve müşteki vakıf ve şirketin şikâyeti geri alması sebebiyle 2023/128358 numaralı soruşturma dosyasında "şüpheliler hakkında şikâyet yokluğundan kovuşturmaya yer olmadığına" karar verilmiştir.

Ancak dosya, Fikrî ve Sınai Haklar Soruşturma Bürosu’nca tefrik edilerek, sahtecilik ve dolandırıcılık bürosuna geri gönderilmiştir. Yani özetle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı sahtecilik ve dolandırıcılık bürosunda 2023/106745 soruşturma numaralı dosyanın soruşturması devam etmekte olup bu dosyaya ilişkin verilmiş bir takipsizlik kararı bulunmamaktadır.

Şikâyetten vazgeçme dilekçesi verilerek soruşturmanın önü kesilmiştir. Bu normal bir durum değildir.

2023/122759 soruşturma numaralı dosya ise kayıt dışı para alınmak suretiyle manipülatif haber yayımlanması iddialarına ilişkindir. Bu konu özellikle gazeteciler için çok büyük bir etik sorundur. Üstelik birçok boyutuyla.. Manipülatif haberler ile Meclis iradesi değiştirilmeye çalışılmıştır. E-ticaret yasası karşıtı haberler, gazeteyi satın alan okurlara objektif haber gibi sunulmuştur. Kayıt dışı paranın bir de vergi boyutu var. Kazanç beyanında bulunulmamıştır. Dolayısıyla vergi kaçakçılığı suçunun da oluştuğu anlamına gelir. Hem NFT konusu hem para karşılığı manipülatif haber yapılması konusu savcılık tarafından yeterli hassasiyetle bakıldığında önemi algılanacaktır. Konunun ne kadar önemli olduğu, ancak bir kamu davası açılmasıyla netlik kazanacaktır. Yılların hukukçusu olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın özellikle TBMM iradesinin manipüle edilmesi söz konusu olduğunda meseleye hassasiyetle yaklaşacağına inanıyorum.

Takipsizlik verilmesi konusuna geri dönecek olursak…

Şikâyetimden iki gün sonra vakıf ve şirket yönetimi apar topar yukarıda da söylediğim üzere beni vekillik görevimden azletti. Bu azilname ile şikâyetten vazgeçme dilekçesini soruşturma dosyasına sundular. Bu olaydan iki gün sonra ise deliller incelenmeden, gerekli araştırma ve soruşturma yapılmadan hatta şüphelilerin ifadelerine dahi başvurulmadan bir takipsizlik kararı verilmiştir.

Takipsizlik verilmesi bu suçun işlenmediği anlamına gelir mi?

Hukuken her zaman bu anlama gelmez. Bu dosyada da verilen kararda şüphelilerin dosyaya konu suçu işlemediğine dair verilmiş bir karar yoktur. Şüphelilerin lehine şikâyetten vazgeçilmesiyle savcılık başka bir değerlendirmede bulunmuştur. O da şüphelilerin gazetedeki iş akitlerinin haklı sebeple feshedilip olayın tazminat davasına konu edilebileceğidir. Buradan baktığımızda aklımızda şu soru beliriyor; Şüphelilerin lehine şikâyeti geri çeken irade, aynı şüphelilerin iş akitlerini neden feshetsin, niçin gazeteyi zarara uğrattıkları iddiasıyla tazminat isteminde bulunsun? Böyle düşünseler zaten şikâyeti geri çekmezlerdi?

Cumhuriyet Vakfı ve Yeni Gün A.Ş'deki avukatlık görevinizden azledildiğinizi söylediniz. Kamuoyuna yansıyan son durum da bu. Bu azil kararına dair söyleyeceğiniz başka bir şey var mı?

Evet, vakfın mallarını dolandırıcılık yoluyla ele geçirmeye çalıştığı şüphesiyle şikâyet ettiğim kişilerin, ayrıca para karşılığında bir şirket lehine üstelik yasa karşıtı haber yapan bu kişilerin yargılanmasını engellemek için beni azlettiler. Bu azil tamamen dürüst olmayan bir azildir. Haksızdır. Sürecin üzerini örtme çabasıdır.

Azledilmeniz sonrası ne oldu?

Biraz önce de bahsettim ama tekrar edeyim. Benim azledilmemden sonra bir kısım yöneticiler avukatlarına talimat vererek yaptığım suç duyurusundan vazgeçti. Açık açık Cumhuriyet Vakfı, kişisel menfaatlere ve çıkarlara kurban edilmektedir.

Daha açık ifade etmek gerekirse ben Cumhuriyet Gazetesi’nin itibarını, güvenilirliğini, değerlerini hedef alanları, varlığına zarar verenleri savcılığa şikâyet edip, olası tehlikeleri ortadan kaldırmaya yönelik bir mücadele verirken, bir kısım yöneticiler şüpheli konumda olmalarına rağmen kendileri gibi şüpheli konumda bulunan başka şahıslarla birlikte hareket edip, beni azledip aralarında anlaştı.

Suç duyurusunda şüpheli konumda bulunan kişiler kendi aralarında imza yetkileri olmadan gizli bir protokol imzaladı. Bu duruma akıl sır erdirmek mümkün değil. Büyük bir çarpıklık yaşanıyor. Örneklemesi ve anlatması zor bir durum.

Bu arada yaşanan tüm bu gelişmeler Vakıflar Genel Müdürlüğü’nü de harekete geçirdi. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün bu iki konunun yanı sıra başka usulsüzlükleri de titizlikle incelediğini var sayıyorum. Bu kadar somut delillerin olduğu konulara ilişkin teftiş devam ediyor. Ancak rapor sürecinin uzaması bahse konu yanlışlıkların devam etmesine ve yeni usulsüzlüklerin ortaya çıkmasına yol açabilecektir. Vakfın ve Cumhuriyet gazetemizin telafisi imkânsız zararlara uğramasının önüne geçilmesi bakımından Vakıflar Genel Müdürlüğü teftişinin ivedilikle bitirilmesini temenni ediyorum.

Yargı ve kamuoyu hatta Cumhuriyet bünyesindeki gazeteciler bu karmaşık durumu, sizin ifadenizle çarpık durumu idrak edebildi mi?

Benim düşünceme göre özellikle sürece dair ayrıntılı olarak bilgilendirilen vakıf yöneticileri ve Cumhuriyet'in önemli isimleri çarpıklığın son derece farkında. Herkes her şeyi en ince ayrıntısına kadar biliyor. Onlar susmayı, yaşananları yok saymayı, köşelerini, unvanlarını korumayı tercih etti. Arkasına sığınılan argüman ise hep aynı: "Cumhuriyet zarar görmemeli, kol kırılsın yen içinde kalsın"... Ama böyle yapılarak Cumhuriyet’e büyük zarar veriliyor.

Bazıları ise kaçmayı, yüzleşmekten uzak durmayı seçiyor. Çünkü o kadar büyük bir gerçeklik ki bu yaşanan süreç, bunu reddetmek ya da savunmak için profesyonel olmak gerekiyor. Kendi tanık oldukları itirafları yalanlayamayacakları için, bu gerçeğin yükü altında ezildikleri için kaçıyorlar.

Yargı mücadelesi başlattığınız bu yaşananlara dair gerçekler sizce ne zaman ortaya çıkacak?

Cumhuriyet Vakfı ile Yeni Gün Haber Ajansı Basın Ve Yayıncılık A.Ş. arasında bir sözleşme yapılmıştır. Bu sözleşmeye göre Cumhuriyet Gazetesi’ni Yeni Gün A.Ş. çıkarmaktadır. Burada şikâyete konu olayların gerçek olup olmadığı Yeni Gün AŞ. ile Cumhuriyet Vakfı arasındaki telif hakkı ve gazeteyi çıkarma hakkını kiralayan sözleşmenin disiplin kurulu tarafından incelenmesiyle ortaya çıkacaktır. Gazetede nasıl hukuka aykırılıkların yapıldığı bu sözleşme metni incelendikten sonra bütün açıklığıyla ortaya çıkar.

Cumhuriyet okuru bu süreci daha iyi nasıl anlar? İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2023/106745 soruşturma numaralı dosyası hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Kısaca ifade etmek gerekirse Cumhuriyet Vakfı'nın imtiyaz sahibi olduğu Cumhuriyet Gazetesi’nin Türkiye tarihi açısından çok kıymetli olan tüm sayılarının bulunduğu 100 yıllık bir arşivi mevcut olup bu arşiv dijital olarak gazetenin aboneleri tarafından da görüntülenebilmektedir.

Gazetenin dijital arşivinin NTF'ye dönüştürmek amacıyla ICRYPEX Bilişim A. Ş. isimli bir şirketin yetkilileriyle,  gazeteyi çıkaran Yeni Gün A.Ş'nin bir kısım yetkilileri bir sözleşme imzalamak istemişlerdir.

Cumhuriyet Gazetesi'nin arşivinin NFT’ye dönüştürülerek satışının yapılabileceği ve bu sayede vakfın ve şirketin 60 milyon TL civarında gelir elde edilebileceği ileri sürülmüştür.

Yeni Gün A.Ş. çalışanlarından bir kısmı, ICRYPEX şirketi yetkilileriyle herhangi bir sözleşme imzalamadan, gazete arşivinin NFT’leştirilmesi yolunda şirketten ve Cumhuriyet Vakfı yönetiminden habersiz birtakım işlemler yapmışlardır.  Gazete arşivini kripto para şirketine vakıf yönetiminden izinsiz vererek tüm hakları Cumhuriyet Vakfı'na ait olan arşiv sayfalarının NFT’ye dönüştürülmesine sebep olmuşlardır.

Bunun üzerine NFT ile ilgili araştırmalar yaptım. Gazete arşivinin NFT’leştirilmesi halinde vakfın ve gazetenin maddi olarak zarara uğrayacağını, zira yapılan NFT’lerin  fikri haklarının hukuken NFT’yi yapan şirkete ait olacağını anlayınca bu konuda vakıf ve şirket yönetimini vekil olarak bilgilendirdim.

Daha sonra öğrendim ki sözleşme imzalanmadığı halde müşteki şirketin bir kısım yetkilileri tarafından gazetenin dijital arşivi ICRYPEX şirketine verilmiş.

Arabuluculuk alanında uzman kişilerden bilimsel mütalaalar aldım. Bu mütalaaları Cumhuriyet Vakfı yönetimine sundum. Müşteki vakıf ve şirket avukatı olarak savcılığa başvuracağımı toplantılarda vakıf yönetimine bildirdim.

Bir büyük e-ticaret şirketinin çıkarları doğrultusunda haber yapmak, okurlara manipülatif haber sunmak, haber karşılığında gazetecilik ilkeleriyle temelden ters düşerek kayıt dışı para alınması ve Anayasa Mahkemesi sürecini medya yoluyla etkilemeye çalışmak...   Bu konuyu da biraz irdeleyebilir miyiz?

Cumhuriyet Gazetesi'nin bir şirket lehine para karşılığı haber yapma iddiasını da bildiğiniz üzere vekil olarak yargıya taşıdım. 

Cumhuriyet Gazetesi'nin yayın hakkı sahibi Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.’nin  Yönetim Kurulu Üyesi ve Başkan Vekili Ali Adnan Aslan tarafından müvekkile ve diğer tüm vakıf üyelerine 16. 05. 2023 tarihinde bir e-posta gönderilmişti.

Bu e-postada; vakfın malı olan Cumhuriyet Gazetesi'nin marka değerini düşüren, vakfı büyük maddi manevi zarara ve itibar kaybına uğratacak vakıf senedine ve vakıflar kanunu aykırı birtakım işlemlerin gerçekleştirildiği belirtilmişti.

Daha açık ifade etmek gerekirse Ali Adnan Aslan para karşılığı haber yapıldığını öğrendiğini, bunun kabul edilemez olduğunu belirtmiş, yönetim kurulunu bilgilendirmiş, olayı nasıl öğrendiğini de aktarmıştır.

Bu elektronik postada yazılanlar vakıf yönetim kurulu üyeleri tarafından okunmuş, şaşkınlığa neden olmuştur. Bunun üzerine Cumhuriyet Vakfı ve şirket Yönetim Kurulu Başkanı Alev Coşkun, vakıf yönetim kurulunu bahsi geçen iddiaları görüşmek üzere 22.5.2023 tarihinde olağanüstü toplantıya çağırmıştır. Benim de katıldığım toplantıda olayın doğru olduğu açığa çıkmış, ayrıntılarıyla konuşulmuştur. Ayrıca paranın alınması, yazı işleri sorumluları ve Yayın Kurulu üyelerinin katıldığı toplantıda da kabul edilmiş, gerekçe olarak ekonomik daralma ve sorunlar öne çıkarılmıştır.

Konu açık açık tartışılmış, Sayın Başkan’a sorular yöneltilmiştir. Yani ortada gizli saklı bir şey yoktur. Kendisi her defasında "Aldık da cebimize mi attık" diyerek olayı başka bir boyuta çekmeye çalışmış, paranın gazetenin harcamaları için alındığını söylemiştir. Oysa tartışma konusu bu değildir. Konu etiktir. Meselenin özü Cumhuriyet'in ilkesel değerlerinin yerle bir edilmesidir. Cumhuriyet'in güvenilirliğinin ciddiyetinin yıpratılmasıdır. Marka değerinin, saygınlığının azaltılmasıdır. Kaldı ki kayıt dışı para nasıl savunulabilir? Kural kanun yok mudur? Bunun normalleştirilmesidir anormal olan durum.

Siz bu mücadelenizde biraz yalnız bırakıldığınızı düşünüyor musunuz?

Asıl tuhaflık, yaşananların en ince ayrıntısına kadar tanığı olanların çıkarları doğrultusunda hareket etmesi, gerçeğin üzerini örtmesidir benim nazarımda. Etik boyutu en çok gazetecileri ilgilendiren bir konu bu. Benim için en şaşırtıcı olan gazetecilerin, köşe yazarlarının, vakıf yönetimindeki bol unvanlı yöneticilerin suskunluğudur. Ayrıca yalnız bırakıldığımı da düşünmüyorum. Birçok kişi haklılığım konusunda destek oldu. Mesela vakfın yönetim kurulu üyelerinden Prof. Dr. Hüseyin Barış Doster de bu soruşturma dosyalarına şikâyetçi olarak katılma talebinde bulunmuştur.

Siz her şeyden önce meslek ilkelerine bağlılığınızı ortaya koymuş görünüyorsunuz.

Daha önce de belirttiğim gibi avukatın görevi ihmal etmesi veya görevi kötüye kullanması (TCK Madde. 257) durumunda kamu görevlisi olarak cezalandırılmaktadır. Ben kamu görevlisi olarak durumu Cumhuriyet Savcılığı'na bildirmeseydim Türk Ceza Kanunu’nun 257. ve 279. maddelerine göre cezalandırılabilirdim. Suç işlediği güçlü deliller ve olgulara dayalı şirket görevlilerinin eylemlerini kapatmak, görevini onur ve dürüstlükle yapan bir avukattan nasıl beklenir?

Gerek savcılık gerekse Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nden herhangi bir karar veya rapor çıktı mı? Tartışmaların yargıya ve medyaya yansımasının üzerinden hayli uzun zaman geçti. Neden gecikti sizce?

Bu gecikme üzücü. Delillerimizi tek tek değerlendiren bir karar yok. Bu Cumhuriyet Gazetesi'ne, gazetenin okurlarına yapılmış büyük bir haksızlıktır. Gazetenin ve okurlarının hakları sonuna kadar aranacaktır. Gerekirse en üst şikâyet makamlarına başvuracağım. Devletin temeli adalettir. Gecikmiş adalet, adalet değildir. Mesela Cumhuriyet Gazetesi ve Yeni Gün A.Ş. arasındaki sözleşme neden savcılıkça istenmedi? Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nce neden istenmedi? Bu belge çok önemli. Mesela ben vakfın hukuk işlerinden sorumluyum bana da verilmedi. Neden verilmedi? Biz Cumhuriyet Gazetesi ve Cumhuriyet Vakfı'nın haklarının mücadelesi veriyoruz. Gazetenin hukukla yönetilmesini istiyoruz.

Haber Kaynağı : Mustafa Büyüksipahi