STUDIO 54
Uzun zaman oldu yazı yazmayalı. Herzaman dediğim gibi yazmak, bana en güzel terapi oldu. İşte bu sebeple bende dedim ki; “İrem,dök içini rahatla. Özleyen okur,özlemeyen okumaz. (Ama özleyenlerin çoğunlukta olduğunu gelen maillerinizden,dm’lerinizden zaten farkındayım)
Yazayım o halde dedim. Yine sizlerle konuşurcasına eski günlerdeki köşe yazılarımdaki gibi dertleşelim.
Kimi zaman gittiğim yerleri paylaşayım, kimi zaman etkisinde kaldığım olayları,kimi zaman izlediğim filmleri,kimi zaman aşk, kimi zaman tutarsızlıklarla ilgili gözlemlerimi,kimi zaman sevincimi,kimi zaman da kızgınlıklarımı paylaşmaya karar verdim.
Dün akşam yine kızımla “ne izlesek?,izlemediğimiz acaba ne kaldı?”diye düşünürken,hadi dedik Belgesel açalım.
Politik mi olsun,hayvanlar alemi mi olsun,seri cinayetler mi olsun derken.
Muhteşemmmmmm bir Belgesel izledik.
“STUDIO 54”
Studio 54, New York City’nin Midtown Manhattan semtinde 70’li yıllarda 2 tane çocukluk arkadaşın, biraraya gelerek hayata geçirdiği muazzam ötesi bir proje.
Tüm Amerika ve hatta Dünyada son derece ses getiren bu başarı hikayesi kesinlikle izlenmeye fazlasıyla değer.
Araştırmalarıma gore 1974 senesinde kapılarını açan bu mekan, günümüzde mekan kapı önü müşteri kuyruklarının asla yanından dahi geçmesi mümkün olmadığı bir zirve…
Şöyle ki; basının her gece kapıdaki yığma insan izdihamınla gerçekleştirdiği ropörtajlarda adamın biri belgeselde ; “bilebilsem içeriye girebilmek için hangi kurallar hangi şartlar geçerli, ona gore ne mümkünse yapacağım” diyebilecek hale gelmiş bir mekandan bahsediyorum. Bu ve bunun gibi yüzlerce insan o meşhur kapıdan içeri girebilmek için her defasında şansını yılmadan deniyormuş.
Sanıyorum ki, Dünyada Disco kültürünün start verildiği, dans etmenin, kimseyi asla takmadan sadece eğlenmenin ilk ses getiren adresi Studio 54 olmuş.
İki ortaktan bir tanesi içe dönük,insanlarla çok içiçe olmayı tercih etmeyen bir yapıda olup, diğeri ise tam tersi son derece başarılı bir PR’cı olan, tüm Ünlülerle birebir sıkı bağları olan biriymiş.
Belgeseli izlerken; bir gece kapıdan Lisa Minelli ve Elton John girerken, diğer gece Jack Nicholson:’u, Yves Saint Laurent veya Michael Jackson’u, Mick Jagger’ı ve daha nice Dünyaca Ünlüyü görüyorsunuz.
İşin en güzeli de, ister Lgbt ol, ister Afrikalı ol,ister Fransız ol, İster Heteroseksüel ol kimsenin kimseyle derdi olmaması, içerideki binlerce insanın tek derdinin sadece tabiri caizse “kudurmak” olan bazı partilerde içeride ata bile binen ünlüyle karşılaşılan , çokk ama çokk acayip bir club Studio 54.
İşin bir başka tuhaf yanı da, uyuşturucunun da gırla kullanıldığı ve hatta en tuhafı da sosyal kelebek olan mekan sahibi Steve Rubbel’ın ünlülere ikram edilmek üzere her ay ortağının da bilgisi dahilinde işletme gideri olarak uyuşturucu masrafı ayırıyor oluşu.
Devamını anlatmayacağım. Çünkü izlemenizi kesinlikle ama kesinlikle tavsiye ediyorum.
Senelerdir eğlence sektöründe çalışan biri olarak bu belgesel benim on kat ilgimi çekti. İnanılmaz etkisinde kaldık kızım da bende.
Ancak itiraf etmem gereken ve yadsınamayacak bir gerçek de var ki; Ülkemizdeki ,özellikle İstanbul eğlence sektörüne bir İzmir’li de olsam ucundan kıyısından yetişebildiğim kadarıyla düşündüğümde; sanıyorum ki Dünyadaki start, Studio 54 ile başlamışsa madem, İstanbul’da da 19,20, 14 ve Maslak 2019 ismindeki zamanın efsane mekanlarıyla başlamış olsa gerek. Ve tabiki de hem bizzat gidebildiğim,o muhteşem eğlenceleri yaşama şansına eriştiğim için ve tabi sonra araştırmalarımdan ve büyüklerimden de hep dinlediğimden biliyorum ki; bir Ceylan Çaplı ve Mehmet Cavcı yaratıcılığıydı bu mekanlar.
Ben, kendi adıma söylemem gerekirse eğer, çok şanslı olduğumu düşünüyorum buralara gidebildiğim,görebildiğim,az bile olsa atmosferi soluyabildiğim,anılar biriktirebildiğim için. Hatta 19’un wc kapısına yanlışlıkla arkadaşımla konuşurken elimi koyup içeri giren müşterinin o mekanın meşhur ağır demir kapısını kapatmasıyla benim parmakların arada sıkışmasını,parmaklarımın o acısını hala unuttuğum söylenemezJ
Biz dışarıdan kapıya bam bamm her ne kadar vurup müşterinin wc kapısını açmasını söylemeye çabalasak da, içerideki yüksek müzik sebebiyle asla bizi duymamıştı. İşi bitip çıktığında pres olan parmaklarım ve ben arkadaşlarımla birlikte soluğu hastanede almıştık. Şimdi gülerek yazıyorum aklıma gelince ama inanın yaşamak istemezdiniz.
Rahmetli Ceylan Çaplı’nın ,mekanlarının yeri de tıpkı New York’daki Studio 54’ün olduğu yer gibi insanların yürümeye dahi endişelendiği bir konumda oluşundan tutun da, öyle ya da böyle bir Lisa Minelli, Elton John’la olmasa da Ülkenin tüm ünlülerinin içeride eğlendiği çok özel kulüpler yaratmayı başarmış oluşu,gerçekten de asla inkar edilebilecek bir olay değil.
Ceylan Çaplı mekanları özellikle de benim için en önemlisi otomobil hurdalığından hayata geçirilen, 7000,8000 bilet kesildiğine dair internette bahsedilen efsane mekan “Maslak 2019” artık malesef sadece anılarımızda güzel hatıralar bırakan, “muhteşem senelerimizdi” diye andığımız dönemler olarak bitti….
Şimdi, 2023 senesinin ilk günlerine girdiğimiz şu gün baktığımda; zaten o senelerin eğlence kültürü artık asla yok. Hatta bırakın olmamasını, o devrin kalite kokan insanları da artık çıkmıyor dışarı pek fazla.
Artık ne paranın,ne gücün kimde olduğunu asla bilmemize imkan olmayan bir dönemdeyiz.
Fakat şimdiki eğlence sektörüne bakınca da yine senelerdir bu sektörde bir sürü insanın “hocası” olduğunu iyi bildiğim ,gerçek vizyon,gerçek eğlence dahisi
“ İzzet Çapa” derim başka da bir şey demem arkadaş!…
Bu sektörden ekmek yiyen bizlere, her ne kadar birlikte çalışma imkanımız olamamış olsa da her zaman bir okul olduğuna inanıyorum ben İzzet Çapa’nın.
Farklıyı yaratabilmek,bambaşka bir eğlence anlayışını senelerdir müşterileri bıktırmadan yaşatmak, bunu senelerdir benimsetebilmek her babayiğidin harcı değil.
Tabi bu nasıl oluyor?
Her zaman “yeniliklerle,kendini geliştirmekle,hep daha iyisini yapmak için kendi içlerinde , yine sadece “kendileriyle” süren yarışlarıyla oluyor bence.
Tüm bu başarıların hepsi tabiki fabrikasyon bir hizmetle olmuyor.
Tam tersi istisnasız herşeyin eksiksiz gitmesi için çalışmakla oluyor. Açtığı her mekanındaki muazzam dekorlarıyla, dansçılarının dillere destan ağzı açık bırakan show gösterileriyle,Ahsen’iyle,
Burak Kılıç’ıyla,Barış Demirtaş’ıyla ve tek tek isimlerini yazabilmeme imkan olmayan onlarca profesyonel kadroyla oluyor.
Kısacası Ülkede sektöre adını pırlantalarla imza atmış bir adamdan bahsediyorum.
Şimdi ben dün Studio 54 Belgeselini izlerken,bir yandan da başarı ve ibret dolu bu gerçek hikayeyi hayranlıkla izleyen kızıma da; sen bilmezsin tabi bir zamanlar da Ceylan Çaplı diye bir başka efsane vardı kızım. Ben tanımadım ama mekanlarına kısmen az da olsa gidebildim. Resmen bu belgeseli izlerken tam o kafada yol almış olduklarını düşünüyorum diye beynini yedim.
Ara ara açıp açıp Google’dan kaç seneleriymiş maslak 2019 falan diye bakarken,Türkiye’nin ilk gay kulübü olan 14’ün en baş müdaviminin Zeki Müren olduğunu da o an öğrendim. Çok severmiş Zeki bey bu mekanı. 6 gece açık olan bu mekana haftanın 6 gecesi de gidermiş. Çünkü kendini güvende hissedermiş.
Her haliyle belli ki zamanında, son derece feyz alınmış Studio 54’den.
Çok da iyi yapılmış…
Rahmetle anıyorum Sayın Ceylan Çaplı’yı..
Bu sektörde benim için en önemli şey, basma kalıp bir mekan yaratmak yerine yaratıcılığı,vizyonu,
gözlemleri,tecrübeleri harmanlayıp ortaya koymak oldu. Yapanı da daima alkışlamaktan da gurur duydum..
İzzet Çapa’yı daima alkışladığım gibi..
Ne yazasım varmış meğer arkadaş, Susmak bilmedim.
Yakında bambaşka bir konuyla yine huzurlarınızda olmak ümidiyle.
2023’de sağlığınız yerinde,sevdikleriniz dibinizde,paranız cebinizde olsun daima..
İrem Moralı
